22 Mayıs 2016 Pazar

Din Ahlakı İnsana ve Topluma Neler Kazandırır?

İnsan nasıl var olmuştur? İnsanın dünyada bulunuşunun amacı nedir? Ölüm nedir? Ölümden sonraki yaşamda insanı nasıl bir hayat beklemektedir? Dünyadaki canlılığın kaynağı nedir? İnsan bedeni, hayvanlar, bitkiler, evrendeki mükemmel düzen nasıl var olmuştur? İyi, kötü, doğru, yanlış nelerdir? Bu soruların cevaplarını nereden öğrenebiliriz?
Bu gibi soruların cevaplarını insanlar çağlar boyu aramış, bunlar hakkında düşünmüş ve tartışmışlardır. Oysa bu sorulara her dönemde en doğru cevabı filozoflar değil, Allah Katından indirilmiş "gerçek din" vermiştir.
Tarih boyunca insanlar tarafından ortaya atılmış pek çok batıl din olmuştur: Şintoizm, Şamanizm, Paganizm bunlardan bazılarıdır. Batıl olan bu dinler bir felsefe ya da düşünce akımı olma niteliğini aşamamışlardır. Bu batıl dinleri ortaya atan kişiler de az önceki sorulara cevaplar aramışlar, kendilerince yanıtlar bulmuşlar, fakat bunların hiçbiri kesin ve köklü bir çözüm sağlayamamıştır.
Hak dinleri diğerlerinden (batıl dinlerden) ayıran en önemli fark; İlahi kaynaklı olmalarıdır. Allah hak dinin insanlar tarafından uydurulmuş diğer dinlerden, felsefi ya da sosyolojik sistemlerden üstünlüğünü Kuran'da şöyle bildirmektedir:
Ki O, elçilerini hidayetle ve hak din ile, diğer bütün dinlere karşı üstün kılmak için gönderdi. Şahid olarak Allah yeter. (Fetih Suresi, 28)
Elçilerini hidayet ve hak din üzere gönderen O'dur. Öyle ki onu (hak din olan İslam'ı) bütün dinlere karşı üstün kılacaktır; müşrikler hoş görmese bile.(Saf Suresi, 9)
İlahi kaynaklı dinlerden bugün mensubu bulunanlar Musevilik, Hıristiyanlık ve İslam'dır. Başlangıçta her üçü de Allah Katından indirilmiş, fakat Hıristiyanlık ve Musevilik bu dinleri tebliğ eden peygamberlerin ardından bozulmaya uğramışlardır.
Hıristiyanlık ve Musevilikteki bozulma, ilk olarak bu dinlerin kitaplarında, yani İncil ve Tevrat'ta yaşanmış, bu İlahi kitaplara ekleme ve çıkarmalar yapılmış, bunlar sayısız tahrifata uğratılmıştır. Bu İlahi kitapların orijinalleri ise zamanla kaybolmuş ve unutulmuşlardır.
Bu dinlerin bozulmasının ardından Allah kıyamete kadar geçerli olacak en son ilahi kitap Kuran'ı göndermiş ve onu her türlü bozulmadan, tahrifattan koruyacağını bildirmiştir:
Hiç şüphesiz, zikri (Kuran'ı) Biz indirdik Biz; onun koruyucuları da gerçekten Biziz. (Hicr Suresi, 9)
Kuran, Allah'ın koruması ile 14 asırdan beri hiçbir bozulmaya uğramadan günümüze kadar gelmiştir. Kuran'ın ilk yazılı nüshalarıyla bugün elimizde bulunan hali arasında hiçbir fark olmayışı, tek bir harfinin bile değişmemiş olması, dünyanın dört bir yanındaki okunmakta olan Kuran'ların hepsinin birbirinin aynısı olması, Allah'ın bu son İlahi kitabı özel olarak koruduğunun delillerindendir.
Allah daha önce de çeşitli dönemlerde Katından bir elçi göndererek, bazen de kitap indirerek emirlerini insanlara iletmiştir. İlk insan olan Hz. Adem'i de, Allah elçi olarak yeryüzüne göndermiştir. Bundan sonra da Allah yeryüzüne pek çok elçi göndermiş, kitaplar indirmiştir. Bu gerçek Kuran'da şöyle haber verilir:
İnsanlar tek bir ümmetti, Allah müjdeciler ve uyarıcılar olarak peygamberler gönderdi ve beraberlerinde, insanların anlaşmazlığa düştükleri şeyler konusunda, aralarında hüküm vermek üzere hak kitaplar indirdi... (Bakara Suresi, 213)
Yukarıdaki ayette de belirtildiği gibi, Allah dinini insanlara, kitapları ve elçileri aracılığıyla bildirir. Elçiler insanları bir yandan hesap günü ve sonsuz cehennem azabıyla uyarıp korkuturlarken, diğer yandan da sonsuz cennet hayatıyla müjdelerler. İnsanı yaratan Allah, hiç kuşkusuz onun dünyada nasıl bir düzende, ortamda rahat edeceğini de en iyi bilendir. Bu nedenle kullarından istediği yaşam tarzı ve ahlak modeli aslında onların hem dünyada yaşamlarını en güzel biçimde sürdürmelerini sağlar, hem de ahiretlerini kazanmalarına vesile olur. Kısaca din ahlakı, gerek sosyal gerekse kişisel olarak insanların en ideal yapıya kavuşmaları için Allah'ın rahmetinin bir tecellisi olarak gönderilmiş bir sistemdir.
Yukarıdaki ayette de belirtildiği gibi, Allah dinini insanlara, kitapları ve elçileri aracılığıyla bildirir. Elçiler insanları bir yandan hesap günü ve sonsuz cehennem azabıyla uyarıp korkuturlarken, diğer yandan da sonsuz cennet hayatıyla müjdelerler. İnsanı yaratan Allah, hiç kuşkusuz onun dünyada nasıl bir düzende, ortamda rahat edeceğini de en iyi bilendir. Bu nedenle kullarından istediği yaşam tarzı ve ahlak modeli aslında onların hem dünyada yaşamlarını en güzel biçimde sürdürmelerini sağlar, hem de ahiretlerini kazanmalarına vesile olur. Kısaca din ahlakı, gerek sosyal gerekse kişisel olarak insanların en ideal yapıya kavuşmaları için Allah'ın rahmetinin bir tecellisi olarak gönderilmiş bir sistemdir.
Cennet
Allah insanlara sayısız nimetler vermiştir. Onlara doğruyu anlatan elçiler ve kitaplar göndermiş olması da dünyadaki nimetlerden biridir.
Hak dinler, gönderildikleri dönemlerin ortam ve şartlarına göre farklı hükümler içermiş olsalar da, temelde aynı inanç ve ahlaki modeli insanlara sunmuşlardır. Hepsi, Allah'ın varlığı, birliği, sıfatları, insanın ve tüm varlıkların yaratılış amaçları, Allah'a nasıl kul olmak gerektiği, Allah'ın beğendiği ideal tavır, davranış ve yaşam biçimi, iyi, kötü, doğru, yanlış kavramlarının neler oldukları, insanın dünyadaki yaşamını nasıl düzenlemesi, sonsuz yaşamı için neler yapması gerektiği ve bunlar gibi hayati konularda aynı temel gerçekleri insanlara aktarmışlardır.
Allah Katında hak olan din tektir. Hz. Adem'den bu yana da insanlığa gönderilen hak dinlerin tümünün temeli İslam, yani "Allah'a teslim olmak"tır. Bu gerçek Kuran'da şöyle bildirilir:
Hiç şüphesiz din, Allah Katında İslam'dır... (Al-i İmran Suresi, 19)
Müslümanlar ve Kitap Ehli -Museviler ve Hıristiyanlar- farklı şeriatlara sahiptir. Ancak gerek Musevi ve Hıristiyanlardan gerekse Müslümanlardan samimi olarak iman edenler, aynı temel değerlere göre yaşarlar: Allah'a kesin bir bilgiyle iman etmek; Allah'a hiçbir şeyi şirk koşmamak; Allah'ın rızası, rahmeti ve cenneti için yaşamak. Tüm toplumlar Allah'ın kendilerine emrettiklerini eksiksiz olarak yerine getirmekle ve Allah rızası için Rabbimiz'e gönülden teslim olup hayır işlerinde yarışmakla sorumludurlar. Allah'ın varlığına ve birliğine inanan, kesin bilgiyle ahirete iman eden ve salih amellerde bulunan her üç İlahi dinin mensupları da, aslında Rabbimiz'in Hz. İbrahim'e indirmiş olduğu hak dine uymaktadırlar.
Cehennem
İnsanlar tarih boyunca Allah'a iman etmeye davet edilmişlerdir. Bu davete uymayanlar ahirette cehennem ile karşılık göreceklerdir.
... O, sizleri seçmiş ve din konusunda size bir güçlük yüklememiştir, atanız İbrahim'in dini(nde olduğu gibi). O (Allah) bundan daha önce de, bunda (Kuran'da) da sizi "Müslümanlar" olarak isimlendirdi... (Hac Suresi, 78)
Tarih boyunca tüm peygamberler Allah Katında hak olan tek bir din ahlakını insanlara tebliğ etmişlerdir. Hz. İbrahim, Hz. Yakup, Hz. Yusuf, Hz. Musa, Hz. İsa, Hz. Nuh, Hz. Şuayb ve diğer peygamberlerin hepsi, insanları bir ve tek olan Allah'a katıksızca iman etmeye, yalnızca O'nun rızası için yaşamaya ve O'nun emirlerini yerine getirmeye davet etmişlerdir. Bir ayette şöyle bildirilmektedir:
O: "Dini dosdoğru ayakta tutun ve onda ayrılığa düşmeyin" diye dinden Nuh'a vasiyet ettiğini ve sana vahyettiğimizi, İbrahim'e, Musa'ya ve İsa'ya vasiyet ettiğimizi sizin için de teşri etti (bir şeriat kıldı)...(Şura Suresi, 13)
Görüldüğü gibi, Musevilere ve Hıristiyanlara -bazı hüküm farkları olmakla birlikte- indirilen din özünde aynıdır. Her üç dinin mensupları da, aslında Hz. İbrahim'in torunlarıdır. Musevi ve Hıristiyanlar da tıpkı Müslümanlar gibi, hiç şirk koşmadan Hz. İbrahim'in hanif (Tevhid; tek bir Allah'a inanıp yalnızca O'na kulluk etmek) olan dinine uymakla yükümlüdürler. Bir Kuran ayetinde Rabbimiz, tüm iman edenlere Hz. İbrahim'in dinine uymakla yükümlü olduklarını şöyle bildirmektedir:
Dediler ki: "Yahudi veya Hıristiyan olun ki hidayete eresiniz." De ki: "Hayır, (doğru yol) Hanif (muvahhid) olan İbrahim'in dini(dir); O müşriklerden değildi." (Bakara Suresi, 135)
Kuran'da, peygamberlerin her devirde aynı temel ibadet ve inanç sistemini tebliğ ettikleri ise şu şekilde bildirilmiştir:
- Hz. Zekeriya için, "O mihrapta namaz kılarken..."  (Al-i İmran Suresi, 39)
- Hz Şuayb için, "Dediler ki: 'Ey Şuayb, atalarımızın taptığı şeyleri bırakmamızı ya da mallarımız konusunda dilediğimiz gibi davranmaktan vazgeçmemizi senin namazın mı emrediyor?'..."  (Hud Suresi, 87)
- İsmail Peygamber için, "Halkına namazı ve zekatı emrediyordu..."  (Meryem Suresi, 55)
- İshak ve Yakup Peygamberler içinse,"... onlara hayrı kapsayan fiilleri, namaz kılmayı ve zekat vermeyi vahyettik..."  (Enbiya Suresi, 73)şeklinde bahsedilir.
- Başka bir ayette, "Musa ve kardeşine şöyle vahyettik: ... evlerinizi namaz kılınan (ve kıbleye dönük ) yerler yapın ve namazı dosdoğru kılın...'" (Yunus Suresi, 87) şeklinde bir ifade yer alır.
- İsa Peygamber Allah'ın kendisine olan emirlerini sayarken ise şöyle der: "... bana namazı ve zekatı vasiyet (emr) etti" (Meryem Suresi, 31).
Yine Kuran'da Hz. Lokman'ın oğluna, "Ey oğlum, namazı dosdoğru kıl, marufu emret, münkerden sakındır..." (Lokman Suresi, 17) ve "... Ey oğlum, Allah'a şirk koşma. Şüphesiz şirk, gerçekten büyük bir zulümdür."  (Lokman Suresi, 13) diye öğüt verdiği bildirilir.
- Hz. Meryem için de, "Meryem Rabbine gönülden itaatte bulun, secde et ve rüku edenlerle birlikte ruku et" (Al-i İmran Suresi, 43) şeklinde buyurulur.
Bunlar sadece belirli temel ibadetler ve inançlar konusunda Kuran'da aktarılan bazı örneklerdir ve bu örnekler çoğaltılabilir. Bunun sebebi bütün peygamberlere özde aynı hak dinin vahyedilmiş olmasıdır. Bu hak dinin temel ve değişmez hükümleri bir ayette şöyle tekrarlanır:
Oysa onlar, dini yalnızca O'na halis kılan hanifler (Allah'ı birleyenler) olarak sadece Allah'a kulluk etmek, namazı dosdoğru kılmak ve zekatı vermekten başkasıyla emrolunmadılar. İşte en doğru (dimdik ve sapasağlam) din budur. (Beyyine Suresi, 5)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder