22 Mayıs 2016 Pazar

Dinsizliğin İnsan Üzerindeki Tahribatları

Bir toplumdaki bireylerin din ahlakını yaşamamaları neticesinde ruhsal ve fiziksel yapıları üzerinde çok derin tahribatların oluşması kaçınılmazdır. Bu bölümde dinsizliğin insanda yaptığı maddi ve manevi tahribatları ele alacağız.
Din ahlakını yaşamayan insanların Allah'a güvenip teslim olmamaları hayatlarını sürekli üzüntü, sıkıntı ve stres içinde geçirmelerine sebep olur. Bu yüzden psikolojik kökenli pek çok hastalığa yakalanırlar, vücutları çok hızlı yıpranır, kısa sürede yaşlanıp çökerler. Yaşadıkları ruhsal sıkıntının etkisi bedenlerinin her noktasında kendisini gösterir.
En sağlıklı, gösterişli, genç ve güzel bir insan bile bu etkiler sebebiyle kısa bir müddet sonra tanınmayacak hale gelebilir. Genç yaşlarda, yaşıtları olan müminlerde görülmeyen fiziksel bozukluklar onlarda belirmeye başlar; gözleri donuk ve cansız olur, saçları çok dökülür, mat ve seyrek olur, erkeklerde kellik daha sık görülür. Psikolojik durumlarının bir sonucu olarak derileri kalınlaşır ve sertleşir, esnekliğini kısa sürede kaybeder. Derilerinin rengi kirli bir sarı veya koyu esmer bir renk alır ki nitekim, zilletli bir görünümdür bu… Hiç kuşkusuz bunda Kuran'daki temizlik anlayışının yaşanmamasının etkisi de büyüktür. Bunlar Kuran ahlakının yaşanmadığı ve yol gösterici olarak benimsenmediği toplumlarda çoğu kişide görülen özelliklerdir, herkeste o kadar yaygındır ki artık doğal karşılanır olmuştur. Dolayısıyla dinsiz bir ortamı tercih etmelerinin karşılığını daha dünyada iken alırlar ama elbette bunun bir de ahiretteki karşılığı vardır.
Üzgün insan
Dinden uzak bir toplum yapısında, insanlar basit menfaatleri için her türlü acımasızlığı ve haksızlığı yapabilecek bir ahlak geliştirirler. Darwin'in evrim teorisinden kaynak bulan bu ahlak, insanların kıyasıya bir çıkar mücadelesi sürdürmelerini ve bu mücadelede güçlülerin galip gelmesini öngörür. Sonuçta toplumda şiddet, hırsızlık, yolsuzluk gibi suçlar giderek artar. Bazıları bu çıkar mücadelesinde üstün gelerek katı ve vicdansız birer robot haline gelir. Bazıları ise mücadeleyi psikolojik yönden kaldıramaz, bu nedenle içlerine kapanır ve bunalıma girerler.
Müminler ise psikolojik yönden sağlıklı oldukları, hiçbir zaman strese, üzüntüye, ümitsizliğe kapılmadıkları için bedenen de sağlıklı ve dinç kalırlar. Allah'a tevekkül etmelerinin, güvenip dayanmalarının, herşeye hayır gözüyle bakmalarının, Allah'ın kendilerine olan güzel vaat ve müjdelerinin sürekli sevincini içlerinde taşımanın olumlu etkisi tüm fiziksel özelliklerine de yansır. Tabii ki bu durum, dini tam anlamıyla kavrayan ve vicdanını tam kullanarak, Kuran ahlakını hakkıyla yaşayan kimseler için geçerlidir.
Elbette ki onlar da hastalıklara yakalanır ve doğal olarak yaşlanırlar, ancak diğerleri gibi psikolojik kaynaklı bir çöküntü şeklinde değildir bu. Hastalık, yaşlanma ve ölüm kuşkusuz bütün insanlar için geçerlidir. Fakat tüm bunların hızlı, yoğun ve yıkıcı olması din ahlakından uzak yaşam ve düşünce tarzının kazandırdığı olumsuz psikolojiyle doğrudan alakalıdır. Bütün yaşamını Allah'a dayanarak, güvenerek, her olayda bir hayır arayarak, huzurlu ve mutlu geçiren bir insan üzüntü ve sıkıntılardan uzak olacağı için bedeninin göreceği zararlar da doğal olarak daha az olacaktır.
Din ahlakını yaşamayan bir toplum, manevi açıdan dinin sunduğu rahatı ve huzuru bir türlü elde edememeye, hem psikolojik hem de fiziksel olarak birtakım zorluklarla karşılaşmaya mahkumdur. Toplum bunun örnekleriyle doludur.
Günümüzde çağın hastalıkları olarak isimlendirilen iki şey vardır: Stres ve depresyon. Bu iki hastalık kişiye yalnızca psikolojik olarak zarar vermekle kalmayıp, bedeninde de fiziksel olarak çeşitli etkilerle kendisini göstermektedir.
Stres ve depresyona bağlı olarak meydana gelen rahatsızlıkların başlıcaları olanları, bazı akıl hastalıkları, uyuşturucu madde bağımlılıkları, uykusuzluk, deri, mide, tansiyon hastalıkları, nezle, migren, kemiklerle ilgili birtakım hastalıklar, böbrek dengesizliği, solunum bozuklukları, alerjiler, kalp krizi, beyinde büyüme meydana gelmesi gibi sorunlardır. Tabii ki tüm bu hastalıkların oluşma sebebi, her zaman stres veya depresyon olmayabilir. Fakat bilimsel olarak da ispatlandığı gibi bunların çıkış noktası çoğu kez psikolojik kaynaklıdır.
Kuran ahlakının hakim olduğu bir hayat ise beraberinde tevekkülü, kader inancını getirdiği için kişi rahat olur, herşeyde yalnızca Allah'ı vekil tutar, olaylar karşısında yapması gereken en hayırlı şeyi, Allah'ın en çok beğendiği ve razı olduğu davranışı sergiler. Bunun sonucu artık ne olursa olsun elinden gelenin en güzelini yapmış olmanın vicdani rahatlığı içindedir. En olumsuz sonuçla bile karşılaşsa bunun Allah'tan gelen bir deneme olduğunu ve Kuran'da tarif edilen şekilde tepki vermesi, değerlendirmesi gerektiğini bilir. Hiçbir ümitsizliğe, üzüntüye ve strese kapılmaz. Çünkü gerçek hedefi ahirettir ve önemli olan da sonsuz ahiret mükafatını kazanmak için gerektiği gibi hareket etmiş olmasıdır. Allah'a olan güçlü inancından dolayı, hiçbir olaydan hiçbir olumsuzluktan etkilenip güçsüzleşmez, daima rahat ve huzurludur. Dolayısıyla bu ruhsal ve psikolojik sağlığı, bedensel sağlığına da olumlu bir etki olarak yansır.
İşte Kuran ahlakını yaşamak ile yaşamamak arasındaki derin farklardan biri budur. İnanmayanlar dünyayı yaşayabilmek, çok sevdikleri, değer verdikleri bedenlerini bu kısa dünya yaşamında çok iyi koruyarak, onu dünya tutkuları için kullanmak isterler. Bu şekilde karda olacaklarını düşünürler. Ama yanılırlar. Kuran ahlakını yaşamamakla, değil karlı çıkmak çok büyük zarara uğrarlar. Ahiretteki büyük azabın öncesinde dünyada da bu şekilde azap görürler. Onların din ahlakını yaşamaktan şiddetle sakındırdıkları bedenleri, hiç beklemedikleri, ummadıkları bir zamanda bu şekilde tahribatlara uğrar ve çoğunlukla bunların telafisi de mümkün olmaz.
İnsanı Allah, din ahlakını yaşamak üzere yaratmıştır. Kuran ahlakının yaşandığı bir sisteme göre ayarlanmış, buna uygun özelliklerle donatılmıştır. Ve bu beden yaratılışına aykırı kullanıldığında maddi ve manevi olarak bozulmaya, çökmeye mahkumdur. Nitekim insan ruhuyla bedeni aslında birbiriyle çok yakından bağlantılıdır. İkisini de Allah yaratmıştır ve ikisinin de yaratılışlarına uygun kullanılmaları şarttır.
Daha önceki bölümlerde insan ruhunun, yaratılışı dışında hareket ettiğinde ne büyük felaketlere uğradığını, Allah'ın istediği güzel ahlak sistemini yaşamaması sebebiyle daha dünyadayken ne büyük eziyet çektiğini gördük. Aynı şekilde bu insanlar bedenen de şiddetli zararlar görürler. Bedenle ruhun yakın ilişkisi açık bir gerçektir. Toplumda da bunun örneklerine sık sık rastlanır. Çok neşeli, huzurlu, dünyaya güzel gözle bakabilen, başlarına gelen olaylarda güzel bir yan yakalayabilen, isyana, karamsarlığa kapılmayan insanların genelde bedenen de sağlıklı ve dinç oldukları, geç yaşlandıkları bilinir. Bu nedenle insanlara gazetelerde, dergilerde her fırsatta genç ve sağlıklı kalmaları için mutlu ve huzurlu bir yaşam sürmeleri, güler yüzlü olmaları, iyimser olmaları, çabuk öfkelenmemeleri yönünde çağrılar yapılır. Oysa dikkat edilirse bunlar zaten din ahlakının yaşanmasıyla mümkün olan, dinde şart koşulan özelliklerdir. Kuran ahlakı tam olarak benimsenmeden ve yaşanmadan insanların bu ruh halini tam olarak elde etmeleri imkansızdır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder