22 Mayıs 2016 Pazar

İnsanlar Arasında Sevgi ve Saygının Yaşanması Din Ahlakı ile Mümkündür

Dinin aslında en önemli yönü sevgi ve güzel ahlak temeli üzerine kurulu oluşudur. Kuran'a bakıldığında Allah'ın kullarından çok üstün bir ahlak istediği, onları sevgi ve fedakarlığa çağırdığı görülür. Allah kullarına karşı bağışlayıcı ve merhametlidir. Kuran'da Allah'ın kullarına olan sevgisinden şöyle bahsedilir:
"O, çok bağışlayandır, çok sevendir." (Buruc Suresi, 14)
Çiçekler
... Ve Allah'ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani siz düşmanlar idiniz. O, kalplerinizin arasını uzlaştırıp ısındırdı ve siz O'nun nimetiyle kardeşler olarak sabahladınız. (Al-i ‹mran Suresi, 103)
Allah müminlere yönelttiği bu sevginin aynısını onların da birbirlerine göstermesini ister. Müminler bu nedenle birbirlerine çok değer verir, sevgi ve saygıda hiçbir kusur etmemeye özen gösterirler. Böyle davrandıkları takdirde Allah'ın kendilerinden hoşnut olacağını bilmeleri de bu sevgi ve saygının oluşmasındaki en önemli faktördür. Ayrıca Allah'ın yaratıp, ruh verdiği, iman sahibi kıldığı bir insanın değerli olduğunun da bilincindedirler. Bundan başka, dünyanın bir deneme yeri olduğunu bilmeleri onları diğer insanlara karşı hep güzel ahlaklı olmaya yöneltir. Çünkü bunun karşılığını ahirette alacaklarını, bundan dolayı ödüllendirileceklerini bilirler. İçlerindeki güçlü Allah korkusu da aynı şekilde onları diğer insanlara karşı iyi ve güzel davranma konusunda motive eder. Baktıkları her varlıkta Allah'ın güzelliğinin yansımalarını görürler, bu da sevgi dolu olmalarını sağlar. Bununla birlikte kendilerini ahiret hayatının beklediğini, diğer inananlarla sonsuza kadar birlikte olacaklarını bilmeleri de bu sevgi ve saygıyı çok daha güçlü ve köklü hale getirir.
Bu nedenle insanlar arasında din ahlakının ruhu hakim olduğunda çok güzel, çok sıcak ve çok huzurlu bir hayat yaşanır. Aile ilişkileri çok farklı olur. Çocuklar ana-babalarına ve diğer büyüklerine karşı son derece hürmetkar ve sevgi dolu olurlar. Allah'ın bu konuda Kuran'da yer alan hükmü de müminlerin bu şekilde davranmalarını gerektirir:
Rabbin, O'ndan başkasına kulluk etmemenizi ve anne-babaya iyilikle-davranmayı emretti. Şayet onlardan biri veya ikisi senin yanında yaşlılığa ulaşırsa, onlara: "Öf" bile deme ve onları azarlama; onlara güzel söz söyle. (İsra Suresi, 23)
Bir başka ayette de müminlere şöyle öğüt verilir:
Allah'a ibadet edin ve O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Anne-babaya, yakın akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolda kalmışa ve sağ ellerinizin malik olduklarına güzellikle davranın. Çünkü, Allah, her büyüklük taslayıp böbürleneni sevmez. (Nisa Suresi, 36)
Din ahlakı yaşandığında herkes birbirine en güzel sözü söylemek ve en güzel tavrı göstermek konusunda birbiriyle yarışır. Bu da yine Kuran ahlakı sayesinde mümkün olur:
Görmedin mi ki, Allah nasıl bir örnek vermiştir: Güzel bir söz, güzel bir ağaç gibidir ki, onun kökü sabit, dalı ise göktedir. Rabbinin izniyle her zaman yemişini verir. Allah insanlar için örnekler verir; umulur ki onlar öğüt alır-düşünürler. (İbrahim Suresi, 24-25)
İşte ayetlerde tarif edilen bu ahlakı yaşamaya özen gösteren insanlar sevginin, saygının ve dostluğun en güzel örneklerini yaşarlar. Bu, hiçbir çıkara dayanmayan, yalnızca Allah rızası için yaşanan bir sevgidir. Kuran'da müminlerin birbirlerine yakınlık dereceleri şöyle ifade edilmiştir:
Mümin erkekler ve mümin kadınlar birbirlerinin velileridirler. İyiliği emreder, kötülükten sakındırırlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekatı verirler ve Allah'a ve Resûlüne itaat ederler. İşte Allah'ın kendilerine rahmet edeceği bunlardır... (Tevbe Suresi, 71)
Yukarıdaki ayette belirtildiği gibi inananlar birbirlerinin dostudurlar. Böyle olunca da sürekli kardeşlerinin iyiliğini ve güzelliğini isterler. Din ahlakı tam anlamıyla bir toplumda yaşandığında ise herkes birbirini bu şekilde veli edinir. Büyük bir sevgi ve dayanışma topluma hakim olur.
Din ahlakının benimsenmediği bir ortamda ise insanlar gerçek sevgiyi ve saygıyı hiçbir zaman yaşayamazlar. Çünkü sevgi ve saygı duymalarına sebep olan gerekçeler güzellik, zenginlik, makam, mevki gibi kavramlardır.
Yakın arkadaşlarını dış görünümlerine, giyim, kuşamlarına göre seçen bir kişinin arkadaşlık bağları da çevresindekilerin sahip olduğu bu özelliklerle doğru orantılı olacaktır. Evleneceği kişiyi malına, mülküne, mesleğine göre seçen bir kişinin sevgisi hep bu ölçülere bağlı olarak azalıp, artacaktır. Örneğin evlenmeyi düşündüğü kişi ya da eşi güzel ve prestijli bir insanken aniden ölümcül bir hastalığa yakalansa ya da felç olsa bir müddet sonra, onun hastalığından kaynaklanan eksikliklerini, acizliklerini görüp, soğuyacaktır. Özellikle kendisi ilgilenmek ve bakımını üstlenmek durumunda kalırsa, kısa bir süre sonra sabrı taşacak ve bıkacaktır. Kısa ömrünü hasta birine bakarak geçirmek istemeyecektir. Toplum bunun örnekleriyle doludur.
Saygı da aynı sevgi gibi çok önemlidir, karşıdaki insana verilen değeri gösterir. Ama din ahlakı yaşanmadığı zaman kişinin saygı duyması için belirli şartlar oluşması gerekir; para, mevki, rütbe, güç gibi. Bu şartlar oluşmadığı zaman saygı duymak için bir sebep göremezler. Ya da bu şekilde önem verdikleri bir insan bu özelliklerden birini yitirdiği anda artık saygı duyulan bir insan değildir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder